Kendini ömrü boyunca bir “bela mıknatısı” olarak tanımlayan Zeynep, yeni okuluna başladığı ilk gün kendini bir felaketin ortasında bulur. Salgın bir hastalık nedeniyle okulu karantinaya alınır ve Zeynep aynı günün akşamında ise kendini okulun karanlık koridorlarında bir kız öğrencinin cansız bedeninin başında bulur. Üstelik yalnız değildir, onlar da yanındadır; mahşerin diğer üç atlısı. Okul müdürü Ender Zorlu’nun oğlu Onur Zorlu ve onun en yakın arkadaşları Burak ve Mert. Onur kalp hastası olan okul müdürü babasının salgın hastalık meselesiyle uğraşırken bir de bu cinayeti öğrenirse bunu kaldıramayacağını düşünür ve diğerlerine akıl almaz bir teklifte bulunur. Ona göre doğru olan bu cinayeti karantina kalkana kadar saklamak ve sakladıkları süre boyunca ise katili bulmaya çalışmaktadır. Tam anlamıyla bir felaketi yaşamaktadırlar, okul bir salgın hastalık tehlikesi ile karantina altında, içeride ise bir katil vardır ve onlara göre tek seçenekleri katili okulun dışında çocuklarını bekleyen velileri tedirgin etmeden kendi yöntemleriyle bulmaya çalışmaktır. Fakat bu akıl almaz plan Onur, Burak, Mert ve kendini nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde bu üçlünün yanında dördüncü olarak bulan Zeynep’i hiç beklemedikleri bir noktaya sürükleyecektir... Bu, yalnızca bedenleri değil ruhları da karantinaya alınmış dört kişinin hikâyesi. Bu, onların özgürlüklerine ulaşmak için yaşadıkları esaretin hikâyesi. Bu, birbirlerinin her şeyi haline gelen, gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar birlikte olacaklarına söz veren dört arkadaşın hikâyesi. Bu, Mahşerin Dört Atlısının Hikâyesi.