1989 yılında Kırıkkale’nin mütevazı bir mahallesinde doğan Barış, yürümeye başladığı andan itibaren bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle futbol topunun peşinden koşuyor, kendisinden beklenmeyen kıvrak hareketlerle de gelecekte büyük bir futbolcu olacağının emarelerini herkese gösteriyordur. Henüz 6 yaşındayken mahalle maçında kazandığı penaltıyı gole çevirmek isterken topu auta atması ve onu almak için yola atlamasıyla hayatı tamamen değişir. Ona bir minibüsün çarpması sonucu kaldırıldığı hastanede kangren olan tek bacağı kesilir. Barış’ı artık hayallerinden uzak bambaşka bir gelecek bekliyordur. Bir yandan yeni hayatının tüm zorluklarına alışmaya çalışıyorken, diğer yandan da insanların kendisine yönelik aşağılayıcı tavırları altında ezilmeye başlar. Onu kapıldığı bu girdabın içinden çekip çıkaracak kişi ise ilkokul yıllarında ondaki yeteneği keşfeden Yılmaz Hoca olur. Barış’ın ailesi ona ayağını kullanmadan para kazanabileceği bambaşka bir hayat kurgularken Yılmaz Hoca ise sivil alımlarına açılan Ampute Milli Takımı seçmelerine onu hazırlamak ister. Çocukluk hayalinin peşinden koşma fikri daha ağır bastığından Barış, Yılmaz Hoca’nın teklifini kabul ederek milli takım seçmelerine hazırlanır. Seçmeleri başarıyla tamamladığında ise Ampute Milli Takımına kabul edilen ilk sivil futbolculardan biri olur. İlk okulda sıra arkadaşı Zeyneb’e aşıktır. Zeynep aile ve arkadaşlarının baskısı ile Barışa olan aşkından vazgeçmek durumunda kalır. Ama pişmanlığı ile ilerleyen zamanlarda tekrardan Barış ile Yolları kesişir. Zorlu dünya kupası başlar. Takım arkadaşlarıyla birbirinden zorlu rakiplerle kıyasıya bir mücadeleye girerek attığı gollerle Milli Takımı finale kadar taşır. Finalde zorlu rakipleri Brezilya maçı berabere devam ediyorken son dakikada kazanılan bir penaltı tüm dengeleri Milli Takım lehine çevirir. Barış, çocukluğunda auta attığı ve sonunda kendisini bir ayağından eden o penaltıyı bu sefer golle sonuçlandırıp hayaline kavuşmak için topun başına geçer. Artık hayaline tek bir adım kadar uzaktır.