Gülizar, yıllar önce yaşadığı kasabaya, geçmişin acıları ve sırlarıyla yüzleşmek için dönen genç ve başarılı bir savcıdır. Yıllar önce küçük kardeşi Ali ve amcası Muharrem, kasabanın dere kenarında gizemli bir şekilde boğularak ölmüştür. Bu trajik olayın ardından Gülizar’ın ailesi dağılmış, o ise bir yetiştirme yurduna gönderilmiştir. Yıllar sonra ise yeniden kasabaya dönmek zorunda kalır; çünkü adalet peşinde koştuğu bu dava, aslında kendi geçmişinin karanlık bir sayfasıdır.Günümüzde, Gülizar definecilik yaptıkları sırada gözaltına alınan üç arkadaşın (Fedai, Kamil, İbo) olayla ilgisinin olduğunu düşünür. Bu kişiler, 15 yıl önce kardeşi ve amcasının ölümünde baş şüpheli olmuşlardır. Sorgulamaların ardından olayı yeniden ele alan Gülizar, derinlere gömülen sırları bir bir açığa çıkarırken, kasabanın zengin adamı Cevdet Bey’in de işin içine karıştığını keşfeder.Geçmiş ve günümüz arasında gidip gelen hikâye, izleyiciye Gülizar’ın çocukluğuna, babası Hicabi’nin dramına ve kardeşi Ali’nin trajik ölümüne dair anlık geri dönüşler sunar. Babası, karısının evi terk etmesiyle parçalanmış bir adamdır; annesizliğin yükü de Gülizar’ın omuzlarına biner. Hicabi, tüm iyi niyetine rağmen hayatın acımasızlığına yenik düşmüş, maddi ve manevi zorluklar içinde boğulmuş bir adamdır. Gülizar, hem geçmişin travmalarıyla başa çıkmaya çalışırken hem de kardeşi ve amcasının ölümüne kimin sebep olduğunu bulmaya kararlıdır.Olaylar ilerledikçe, Defineciler, o gün bir küp altın bulmuş, suçlu bulunmamak ve gömüyü kaybetmemek için gerçeği saklamışlardır.Gülizar, bir yandan kardeşinin ölümünün acısıyla yüzleşirken, diğer yandan olayın gerçek suçlusu olan zengin Cevdet Bey’in defineyle bağlantısını ortaya çıkarır. Cevdet Bey’in kasaba üzerindeki etkisi ve defineyi sahiplenme arzusu, olayların perde arkasındaki itici güçtür.Hikâyenin sonunda Gülizar, yıllardır süren adalet arayışında sonuca ulaşır, ancak bu zafer acı bir bedelle gelir. Babası Hicabi ile duygusal bir buluşma yaşanır, ikisi de hayatlarında kaçırdıkları yılların hüznünü paylaşır.