Film Özeti
SUÇ SNOPSİS Tavuri filmi, hayatının yarısını hapisanede geçiren şeytan lakaplı Mustafa Serttaç karakteri aracılığıyla suç, suça bağımlılık, toplum ve özgürlük temalarını sorgulamaktadır. İlkokulu bitirmemiş olan Mustafa Serttaş Kıbrıs’ta yoksul ve parçalanmış bir ailede yetişmiş ve çocukluğundan itibaren hırsızlığa başlamıştır. Zamanla bu alışkanlığı bir tutkuya dönüşmüştür. Filmin yönetmeni Derviş Zaim Mustafa Serttaş’ı sekiz yaşından beri tanımaktadır. Bu çalışmada Serttaş’ın hayatının son beş yılını filme almayı başarmış, çekimlerin bir kısmı Serttaş hapiste iken gerçekleştirilmiştir. Filmin başında yönetmen eski arkadaşını hapisanede ziyarete gelir, bu sayede seyirci olarak yönetmenin kafasında bazı sorular yer aldığını öğreniriz: Tavuri hapisaneden çıktıktan sonra yeni bir hayat başlatmayı başarabilecek midir, yoksa yavaşça kendi sonunu mu hazırlayacaktır? Ülkenin en büyük dolandırıcısı olmasına rağmen ona yönelik bir merhamet geliştirmek mümkün müdür? Tavuri, yani ‘şeytan’ lakaplı Mustafa Serttaş içerideyken günler rutin içinde akar, tahliye günü gelir. Hapisane müdürü dışarı çıkacağı gün ona bir kere daha hapise düşmemesi yolunda nasihatlerde bulunur. O da bundan sonra içeri düşmemek için elinden geleni yapacağını söyler. Hapisten çıkınca kardeşlerinin yaşadığı köye gider. Ağabeyi ona bir oda verir. Çok geçmeden bir gazeteci eve gelir. Tavuri’ye kendisi ile ilgili bir araştırma yapmak istediğini söyler ve röportaj teklifinde bulunur. Tavuri gazeteciye çocukluğundan itibaren hayatını anlatır. Küçükken babası tarafından yüzüstü bırakılmış biri olduğunu anlarız. Ona göre suça itilmesine sebep olan kimse babasıdır. Gazeteci daha sonra Tavuri’nin babasını da görüp görüş almak ister ve onu ziyaret eder. Baba gazeteci ile yaptığı söyleşi esnasında geçmişin kötü anılarını hatırlar ve fenalaşır. Gazeteci onu hastaneye sevketmek zorunda kalır. Tavuri ağabeyinin aksine hastane ziyaretine istekli değildir. Buna rağmen ağabeyi ile beraber hastaneye varır. Ama ağabeyinin yaptığı gibi hastane kapısından içeri girip babayı görmez. Aksine hastaneden ayrılır. Kumara gider. Oyunda kaybeder. Çok zaman sonra eve geri gelir. Ağabeyi babasının hastane masrafları için ondan para ister. Tavuri o an için üstünde para olmadığını söyler. Tavuri para bulması gerektiğini kavramıştır. Sanki bir hayırsevermiş gibi davranarak bir kadına telefon eder. Yoksul çocuklar için kreş ve yaşlılar evi yapmak istediğini belirtir. Kız yalana inanır ve ona para kaptırır. Böylelikle Tavuri’nin hapisten çıktıktan sonra ilk dolandırıcılığını başarmasına şahit oluruz. Ama kız dolandırıldığını anlayınca Tavuri’ye ulaşmak ve parasını geri almak ister. Tavuri’nin ağabeyini bulur. Ağabey kıza acır. Onu Tavuri ile yüzleştirir. Tavuri zorda kalınca kıza parasını geri ödeyeceğini söyler. Oysa adadan kaçmaya karar vermiştir. Tavuri Londra’ya gider. Hengameden uzak durmak için kardeşlerinde kalacak, kafa dinleyecektir. Londra’nın güney semtlerinden birinde iki kardeşi ile birlikte aynı evde yaşamaya başlar. Kardeşler işsizdir. Dolayısıyla ev masraflarının bir bölümünü Tavuri üstlenmiştir. Paraya sıkışınca telefonla Kıbrıs’ta bulunan birini dolandırır. Ardından yine Kıbrıs’ta yaşayan hasta bir kızın ailesini de içine düştükleri çaresizlikten yararlanarak kandırır. Ama artık Londra’daki rutinden de sıkılmaya başlamıştır. Adaya geri gelir. Hasta babasını hastanede görmeye gider. Baba artık hayatının son demlerindedir. Tavuri ondan hellallik ister. Çökmüş baba birşeyler mırıldanır ama ne dediği belli olmaz. Çok geçmeden vefat eder. Tavuri bir süre sonra yeni bir dolandırma girişiminde bulunur. Bu dolandırma girişimi nedeniyle tekrar hapse düşer. İçeride iken bir mahkumun fiziki saldırısına uğrar. Aynı zamanda sağlığı şeker hastalığı yüzünden bozulmaya başlamıştır. Tahliye olur. Ancak bedenine gerekli özeni göstermemektedir. Çelişkilerle dolu hayatının o döneminde sanki bilinçli olarak sağlığına dikkat etmediğini sezinleriz. Nitekim çok geçmeden sol ayak parmakları kangren tehlikesine karşı kesilir. Sonunda vefat eder. Bu erken ölüm adeta bir cezalandırılma gibi görünmektedir. Son derece üzgün olan yakınlarını önce cami avlusunda, sonra mezarlıktaki defin işlemleri esnasında görürüz. Kısa bir süre önce vefat eden babasının mezarının yanına defnedilir. Sessiz bir şiddet, mizah, yıpranmış bir beden, zeka, boşboğazlık, kötülük, iyilik ve daha nice şey içeren inişli çıkışlı, çelişkili bir hayat onun vefatı ile sona erer. Seyirci bu yolculuk esnasında yönetmenin de kötülük ve merhamet kavramlarını yeniden düşündüğünü farkeder.