On beş yıl önce olan olaylar sonrasında Burhan, cinlerin saldırısıyla oğlunu ve gelinini kaybetmiş, oğlunun ve gelinin ölümlerinin sorumlusu olarak, akıl hastanesine yerleştirilmiştir. Fakat; peşindeki “ateşten yaratılanlar” Burhan’ı yatırıldığı akıl hastanesinde de rahat bırakmamışlar, Burhan’dan intikamlarını alabilmek için, o gece akıl hastanesindeki tüm insanları öldürmüşlerdir. Burhan, son anda kaçarak Şeyh Gulbani Sıddık’ın yanına, O’nun dergahına sığınarak on beş yıl boyunca orada güvende kalmıştır. Eski hayatından tek görüştüğü ise küçükken seanslarında kullandığı Ozan’dır. Burhan, hayattaki kan bağı olan son kişi Büşra’yı ise öldü zannetmektedir. Fakat Büşra, Meral isimli bir kadının sokakta kalmış kadınlara ve kızlara yardım etmek için ruhsatsız olarak çalıştırdığı bir sığınma evine yerleşmiş, orada dikiş dikerek, gizlice hayatını idame ettirmektedir. Büşra, çocukken; annesi ve babasının gözlerinin önünde cinler tarafından çarpılarak ölmesinden sonra ise tüm hayatı boyunca psikolojik problem yaşamış, sanrılar görmüştür. Rüyalarında hep bir cinle evlendirildiğini görmekte, ilaçlar, doktorlar da bu duruma engel olamamaktadır. Gittiği doktorlar, Meral ve etrafındaki diğer insanlar, Büşra’nın anlattıklarını bir çeşit psikolojik travma ve hayal olarak tanımlayıp bu durumu psikolojik destek ve ilaçlarla baskılamaya çalışsalar da Büşra, yaşadıklarını gerçekten ayırt edememektedir. Hiç ummadığı yerlerde sanrılar görmekte, sürekli cinlerin peşinde olduklarını adeta hissetmektedir… Her şey yeniden bir gece Gulbani Sıddık’ın son nefesini vermesiyle yeniden başlar… Burhan’ın sığındığı dergah, on beş yıl boyunca Gulbani Sıddık hayattayken, Burhan ve dahası Burhan’dan intikam almak için olaya Büşra’yı da dahil etmek isteyen cinlere karşı Büşra için de bir koruma kalkanı oluşturmuştur. Fakat; şeyhin ölümü sonrası cinler hiç beklemeden Burhan ve Büşra’dan yılların intikamını almak için hemen harekete geçerler. İntikamlarına ulaşmak için bir sürü günahsız insanı öldürmekten de çekinmeyeceklerdir…